Ahmet Tayyip AKGÜN

Ahmet Tayyip AKGÜN

Çevre Konusunda Ne Kadar Vatanseveriz!

Çevre kirliliği ısrarla göz ardı ettiğimiz problemlerimizden biri ve bu konuda bir yazı kaleme almak benim içinde oldukça üzücü. 21.yy’da içinde bulunduğumuz gezegeni ve ülkemizi çevre kirliliğinden koruyamamak çok vahim bir durum. Ancak bunları birilerinin söylemesi, duyurması da çok elzem.

Bu kirliliğin tek sorumlusu bizleriz, bu ülkenin her konusunda vatansever olan(!), her konuda vatan, millet, bayrak, devlet sevgisinden bahseden bizler. Birçok konuda ‘bu ülke bizim kimseye yedirmeyiz, biz bu ülkeyi çok seviyoruz’ diyoruz. Peki, sorarım o zaman ülkeyi yedirmemek demek sadece dış güçlere yedirmemek midir? Ya da ülkemi seviyorum demek sadece milliyetçilik yaparak vatan, bayrak diyerek mi olur? Doğru ülkemizi dış güçlere yedirmiyoruz, yedirmemeye çalışıyoruz, ama çevre kirliliğine sebep olarak bu ülkeyi kendi kendimize yiyip bitiriyoruz. Belki bu ülkeye çok aşığız, çok seviyoruz ancak bunu yaparak ülkemize, aşkımıza, sevgimize en büyük ihaneti yapıyoruz, en büyük zararı veriyoruz.

Son dönem yapmış olduğum İstanbul seyahatlerinde gördüklerim karşısında ne kadar içim burkuldu anlatamam. İstanbul’da Garipçe’ye gitmiştik. Boğazın kenarında Yavuz Sultan Selim köprüsü manzaralı harika bir yer. İnsanlar oraya çay içmeye, kahvaltı yapmaya gidiyor. Ama bizler gidiyoruz, turistler değil. Çünkü biz o görüntülere alışığız. Oranın doğasını öyle kirletmişiz ki yerlerde bira şişeleri, poşetler, kabuklar vs. dolu. Fotoğraf için boğaz ve köprü manzarası çok güzel. Ama ne yazık ki eğer yerler çıkarsa hep çöp dolu ve fotoğraftaki manzaraya tamamen gölge düşürüyor. Ancak orası temiz olsa idi oraya sadece bizler değil, yabancı turistler fotoğraf çekilmek için bile gelirler. Ama o kirlilik buna engel oluyor. Sadece bu da değil. Florya sahil tarafında bile yürüyüşe çıkarsanız o kokudan ve pislikten yürümekten vazgeçmeyi düşünürsünüz. Çünkü yerler insanların yediklerini, içtiklerini attıkları ile dolu. Ne kadar vahim durum. Dahası bunlar Türkiye’nin en gelişmiş şehri olan, dünyanın sayılı şehirlerinden dediğimiz İstanbul’umuzda mevcut. Gelin gerisini sizler düşünün. Aslında bu örnekleri bir kenarı bıraksak sadece şehirlerimizin sokaklarına bile bakarsak, vehamet gözler önüne serilir (Tabii ki bazı yerlerimizi dahil etmiyorum ama maalesef kurunun yanında yaşta yanar). Sonra naralar atıyoruz belediyeler nerede diye. Sen sokakları kirlet, belediyelerin sen çöpünü at diye koyduğu kutulara çöplerini atma sonra nerede bu belediye diye naralar at.

Bu içler acısı durumdan ne zaman kurtulacağız? Ne kadar kötü bir imaj öyle değil mi dostlar, gençler, büyükler, küçükler… Dinimiz İslam  “Temizlik imandan gelir” demiyor mu? Kültürümüz bu dünyaya temizliği öğretmedi mi? Daha Avrupa’da tuvalet ihtiyacı sokaklara yapılırken, doğru dürüst vücut ve saç temizliğini bilmezlerken bizler hamamlarımızla onlara örnek değil miydik?

Yurtdışına gittiğimde gördüklerime hayran kalmamak elde değil. Gitmiş bulunduğum ülkelerden Fransa’da insanlar ne kadar düzenli ve sokağına sahip çıkıyor. Çöplerini düzenli bir şekilde çöp kutularına atıyorlar ve sokaklarına sahip çıkıyorlar..Şimdi ise niye onlar kadar olamıyoruz, onlardan bir şeyimiz mi eksik? Sonra aramızda muhabbet ederken konuştuğumuz şey ‘Adamlara bak ne kadar önem veriyorlar sokaklarına, caddelerine’.

Mesela bizler kadar ev temizliğine önem veren başka bir toplum yoktur. Ama niye evlerimize verdiğimiz önemi sokaklarımıza, caddelerimize, doğamıza, çevremize göstermiyoruz. Oralarda bizim bir evimiz değil mi aslında? Belki çoğumuz ömrümüzün yarısından fazlasını oralarda geçiriyoruz. Fakat gözümüzde bir değeri yok.

Bu konuda gördüğüm 2 çözüm önerisi vardır:

1.İlk olarak eğitim; Fakat buradaki eğitimden kastım daha çok aile eğitimi. Çevre kirliliği eğitiminin ailede başlayıp ailede bittiğine inananlardanım. Çünkü çocuklar ailede gördüklerini, ailesinin tavırlarını örnek alırlar ve bu eğitim ailede 2.5-3 yaşından itibaren başlamalıdır ki çocuk bunun bilincine en küçük yaşlarından itibaren sahip olmaya başlasın. Okulda ise öğrencilere görevler ve konferanslar vererek bu işin sadece pekiştirilmesi yapılabilir. Zaten çocuğun ailesi bu bilince sahip değilse ve çocuk ailesinin bilinciyle okula gittiğinde, okulda istediği kadar eğitimini alsın eve döndüğünde ailede gördüğünü yine uygulamaya başlar. Bu yüzden aile eğitimi bu işin temel taşı olarak görülmelidir.

2.İkinci olarak ise caydırıcı cezalar; Bu işin ne kadar eğitimin verirsek verelim toplum içinde bunu anlamak istemeyen veya anlayacak kapasiteye sahip olmayan insanlar mevcut (Videodaki amca gibi). Bu yüzden caydırıcı cezalarda elzem. Ancak buradaki ceza bir hapis cezası değil para cezası olmalıdır ve tek tip bir para cezası değil, nereyi ve nasıl kirlettiyse ona göre bir para cezası verilmelidir. Örneğin bilerek yapılan bir çevre kirliliğine o kişinin gelir durumuna göre en yüksek para cezası verilebilir. Sonuçta devlette herkesin gelir durumu bir şekilde vardır veya araştırılıp bulunabilir. Bu yapıldığı takdirde bilinçsiz insanlar artık daha dikkatli olur. Dahası sadece bunu yapan kişilere para cezası vermekle kalmayıp belli bir süre devletin veya çevre kirliliği ile ilgili kuruluşların vereceği eğitim seminerlerine katılması zorunlu tutulup o kişilere bilinç daha çok aşılanabilir.

Bırakalım artık bu konulardan dert yakınmayı, başkalarını suçlamayı. Kendimize çeki düzen verelim ve çevremize sahip çıkalım.  Bu veya daha iyi çözümleri bir an önce uygulamanın vakti geldi. Eğer ki çevre kirliliğine karşı önlemlerimizi alır ve uygularsak biz başkalarını konuşmayı bırakırız ve kendi önümüze bakarız. Hatta dahası diğer ülkeler, milletler bizi konuşmaya başlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar